Marcel Proust - Kibarlar Alemi/Kayıp Zamanın İzinde (Seçmeler)

Kitap Yorumu

Sesli Kitap

Kitap Hakkında Çalışmalar

 

KİTAP ÖZETİ

Marcel Proust; kimine göre dahi, usta bir yazardı. Kimine göre anlaşılması güç biri. Kimine göre de gündelik şeyleri konu edinen bir sanatçıydı. Evet, bu doğruydu o gündelik hayatta karşılaştığımız ve hayatımızın alışagelmiş haline gelen şeyleri, belki de basit bulduğumuz şeyleri konu edinen bir yazardı.

Hayatına baktığımızda yazdığı eserlerin oluşum hikayesini de okuyabiliriz. Çünkü o karşılaştığı her nesne ve her yeni tanıştığı ve hayatında varolan kişiyi romanlarına konu alır ve malzeme olarak kullanır. Sürekli seyahet eder, aktiftir. Çevresinin oldukça geniş olduğunu da görürüz. Belki de bu yeni eser üretimi için uyguladığı bir stratejidir.

Sık sık tiyatro ve operaya gider. Chardin ve Rembrant, Mozart, Saint-Saens üstüne birçok makale kaleme alır. Primitif Flaman ressamlarının sergisini görmek için Belçika’ya; ardından da arkadaşı Bertrand ve Fenelon ile birlikte Hollanda’ya gider. Lahey’de ilk kez gördüğü Vermeer’in “Delft Manzarası” adlı tablosuna hayran kalır.

Metin İçinden Mini Notlar

Sanat anlayışını yansıtan bir bölüm;

–  “Sanatın açıklığa kavuşturduğu şey yalnız kendi hayatımız değil, başkalarının da hayatıdır, çünkü tıpkı ressam için renk gibi, yazar için de üslup teknik değil, görüş meselesidir. Sanat olmasa bu farklılıklar ebediyen birbirimize ait birer sır olarak kalırdı. Ancak sanat aracılığıyla dışarı çıkabilir. Sanat sayesinde, bir tek dünya, kendi dünyamızı göreceğimize, çeşitli dünyalar görürüz; özgün sanatçı sayısı ne kadar çoksa bize açık olan dünyaların sayısı da o kadar çoktur. İster Rembrandt olsun, ister Vermeer; ışıklarının yayıldığı ocak söndükten asırlar sonra hala kendilerine has ışınlarını bize yansıtmaya devam ederler.”

Birkaç olaya bakış tarzı;

–  Albertine’in ölümü Françoise’ı memnun etmiş olmalıydı; hakkını vermek gerekir, bir incelik, bir görgü sergiliyor ve üzülmüş gibi yapmıyordu.

–  Hep şaka yollu söz ettiğimiz şeyler, genellikle aksine, canımızı sıkan şeylerdir; ama sıkıntımızı belli etmek istemeyiz ve belki de ayrıca bu konuda şaka yaptığımızı duyan kişi doğru olmadığını düşünür diye gizli umut da taşırız.

Sanat ile insan suretlerinin buluşması:

– Swann; sevdiği kadın Odette‘ye bakarken; ” Sistina Şapeli fresklerinden Yetro’Nun kızı Tsipporayı ve Snadro di Mario’nun Tsippora’sını,

–  Antonio Rizzo’nun Dük Loredan büstünde Arabacısı Remin’in çıkık elmacık kemiklerini ve kavisli kaşlarını,

–  Ghirlandaio’nun bir tablosunda M.de Palancyn‘in burnunu,

–  Tintoretto’nun bir portresinde Doktor du Boulbon’un yanağına taşan favorilerini, kırık burnunu, içe işleyen bakışlarını ” bulurdu.

Arzu ile estetik zevk;

–  “Odette’nin bu özelliğine rağmen onun arzulayacağı tipte bir kadın olmadığını, çünkü arzularıyla estetik zevkinin daima birbirine zıt olduğunu unutuyordu.”

Bir fincan çay ve içindeki bir damla kek kırıntısı ile çıktığı bir yolculuktan kare;

–  “Ama içinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek, içimde olup biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. Sebebi hakkında en ufak bir fikre bile sahip olmadığım, harikulade bir haz benliğimi sarıp soyutlamıştı. Bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu, bu öz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi. Kendimi vasat, sıradan ve ölümlü hissetmiyordum artık. Bu yoğun mutluluk nereden gelmişti ?

diye başlayan bu paragraf; kahramanımızın çay fincanından arka arkaya yudumlar alması ile devam eder. Bir anda hiç beklemezken kek ve bir yudum çay mutluluk hissi verir ardından bunu kaybeder. Tekrar kazanmak için fincanı tekrar yudumlar. Ama her yudumda o tat daha da azalıyordu. Bu sefer sihrin fincanda değil düşüncesinde olduğunu düşünür. Bu sefer zihnine döner. Zihninde çayı yudumladığı ana döner :

–  ” Aynı ruh halini yeni bir aydınlanma olmadan buluyorum. Zihnimden bir gayret daha göstermesini, kaçan duyguyu geri getirmesini istiyorum. Zihnimin bu duyguyu yakalamak için yapacağı hamleyi hiç birşey kesmesin diye bütün engelleri ve ilgisiz düşünceleri kovuyorum. Zihnim yorulup başarısız oluyor ve tekrar ve tekrar deniyorum. Pes ettiğimde ansızın, geçmişe Leonie halam ile geçirdiğim bir ana geri dönüyorum. Bu tat çayına ya da ıhlamuruna batırıp bana verdiği bir parça madelin tadıydı.”

Aşka bir bakış;

–  “Gençlikte aşık olduğumuz kadının kalbini kazanmaya çalışırız. Yaş ilerledikçe bize kalbini veren kadına aşık oluruz”

Hakkında söylenenler;

*  “Uykuya geçiş anını bile yaklaşık 38 sayfada anlatan adam.”

*  “Isırdığı kurabiyenin dili ile damağı arasındaki gezintisinden yola çıkıp çocukluğunun kahvaltılarına yüz sayfalık bir dönüş yapan modernist yazar.”

Kitapta alıntıladığım satırlarda da görüldüğü üzere sanata çok önem vermiş ve sanata, estetiğe, güzelliğe dair herşey hayatı boyunca dikkatini de çekmiştir. O resim sergileri için yahut bir tablo için onlarca yolu katedebilir.
“Lahey’de ilk kez gördüğü Vermeer’in “Delft Manazarası” adlı tablosuna hayran kalır”

Bu eserle biz onun hayata nasıl bir bakışla baktığını da görebiliyoruz. Resim, tiyatro, heykeller, sanat, edebiyat, sanatın edebiyatla metinde yoğruluşu..Diğer yandan bütün bu saydığım etmenler, metni okurken yorucu kılmış.
Ben merkezciliğin ve kişisel anlayış farkının odak noktası tutularak yazıldığını düşündüğüm, bu eser bana bu yönü itibariyle hitap etmediği için; farklı bir beklentiyle okumaya başlamışken istediğim tadı alamadım.
Elimdeki eser Yky yayınlarına ait tüm romanlarından seçme kısımları barındırdığı içinde bütünlüğü yakalayamadım ve bu da okumanın tadını aldırtmayan bir dezavantaj oldu. Marcel Proust ile ilk karşılaşmanız olacaksa eğer bu tür bir seçki değil de tek bir eserini ele alan bir kitabının tercih edilmesi daha uygun olacaktır.

Share Share Editor: misti | Posted: 2017/06/10 | Views: 1627

Comments

14 + 16 =
Ana Sayfa | Arama | İletişim | Kullanım Şartları
Editor